İş Dünyasında Hristiyan Ahlakı ve Hristiyan Olarak Çalışmak
Dinin ve ahlak kavramının yaşam biçimi üzerindeki reel etkisi hiç şüphesiz ki ciddi olarak ele alınması ve incelenmesi gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Max Weber; “Asya’da görülen dindarlığın derine inememesi” olarak ifade ettiği durumun bir temellendirme gerektirdiğini söylemiştir. Asya’da görülen dindarlık temel değerleri ve ilkeleri ile iş etiği üzerinde neden evrensel bir reel etki sağlayamamaktadır? Bu soru dini ahlakın yaşam biçimleri üzerindeki etkisinin incelenmesinin gerekliliğini ortaya koyar.
Meslek kavramı Kutsal Kitap’ta ve Protestan ahlak sistemi içerisinde net ilkelerle belirlenmiş ve de ciddiye alınmış bir konudur. Bu nedenle Protestan iş ahlakı ifadesini kullandığımızda bunun içini doldurabilmekteyiz. İngilizce meslek kavramının ruhsal bir kelimeyi çağrıştırıyor oluşunda İncil’in dili olan Grekçe’nin etkisini göz önünde bulundurmak gerekir. Martin Luther’e göre dünya işlerinden soyutlanma Tanrı’nın önünde hiç bir değer taşımadığı gibi tam tersine dünyevi ödevlerden kendini sıyıran bir sevgisizlik eylemidir. Aynı zamanda Luther, kabul edilmiş olan her mesleğin Tanrı’nın önünde eşit değere sahip olduğunu ifade eder. Şüphesiz ki bu beyanlar Kutsal Yazılar’ın öğretisi ile tümüyle uyum içerisindedir.
“Size buyurduğumuz gibi, sakin bir yaşam sürmeyi, kendi işinize bakmayı, ellerinizle çalışmayı amaç edinin.” (1.Selanikliler 4:11)
Protestan Reformasyon hareketinin ortaya çıkışından önce Tanrı’yı hoşnut eden bir yaşam sürdürmeyi arzulayan ve Batı Roma Katolik İnancı coğrafyasında yaşayan bir insan kolayca asketik bir tavır sergileyebilirdi. Günümüzde de Tanrı’nın yaşamına yabancılaşmış doğal insan mantığı, Tanrı’ya ulaşmanın veya Tanrı’nın rızasını kazanmanın yolunun asketik tavırlardan geçtiğini sanabilir. Kutsal Kitap gerçeğinden ve Tanrı bilgisinden yoksun bir kişi kolayca şöyle düşünebilir; “Tanrı’ya adanmak istersem dünyevi şeylerden uzak durmalıyım.” Fakat Protestan Reformasyon hareketi sonucunda kilisenin Kutsal Kitap’a dayalı Tanrı bilgisine yeniden erişmesiyle bu tutumun ve asketik öğretinin değersizliği anlaşıldı. Protestan asketizmi, tanrısal ödevleri dünyanın dışından alıp dünyanın içindeki hayatın üzerine inşa etmiştir. İsa Mesih, her bir inanlının yaşamdaki rolünü şu sözlerle açıkladı: “Dünyanın ışığı sizsiniz. Tepeye kurulan kent gizlenemez. Kimse kandil yakıp tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, kandilliğe koyar; evdekilerin hepsine ışık sağlar. Sizin ışığınız insanların önünde öyle bir parlasın ki, iyi işlerinizi görerek göklerdeki Babanızı yüceltsinler!” (Matta 5:14-16). Öyleyse bir Mesih İnanlısının kendini dünyadan soyutlaması Hristiyan yaşamının doğası gereği düşünülemez.
Meslek uğraşısı kolayca dünyevi bir ödev olarak algılanabilecek olsada aslında Kutsal Kitap’a göre meslek, Tanrı’nın verdiği ruhsal bir ödevdir. Meslek Tanrı’nın kişiyi yapmaya çağırdığı iştir. Bu anlayış ve Kutsal Kitap gerçeğinden yola çıkarak, Kutsal Yazılar’ı tek otorite olarak kabul eden Protestan perspektifin iş ahlakı ölçütlerinin gerçeğe uygun şekilde biçimlendiğini söyleyebiliriz. Protestan iş ahlakına göre para peşinde koşmak ve zenginlik tutkusu reddedilen bir tutum olsa da Tanrı’nın insana sağladığı meslek uğraşısı sonucunda gelen zenginlik Tanrı’nın kutsaması olarak anlaşılmalıdır. Kutsal Kitap’a göre Tanrı’nın Baba yüreğinde her bir çocuğu için finansal gönenç arzusu bulunmaktadır. Fakat bu ruhsal gerçek bizleri para peşinde koşmaya değil iş hayatında Mesih’in etkili tanıkları olmaya yöneltir. Böylece Tanrı’nın finansal kutsaması yaşamlarımızda yine Tanrı’nın adını yüceltecektir.
Pek çoğumuz iş hayatının yoğun akışı içerisinde kendimize yeteri kadar zaman ayıramamaktan şikayet ederiz. Hiç şüphesiz bu itirazda haklılık payı vardır. Modern yaşamın içerisinde yoğun bir çalışma temposu bizi hayatta gerçekleştirmek istediğimiz pek çok şeyi geride bırakmaya zorlayabilir. Fakat unutmamalıyız ki ev hayatı ile iş hayatının ayrılması modern çalışma koşullarının sağladığı bir getiridir. O halde modern çalışma hayatının kazanımlarına da bakabiliriz. Ev ile işin birbirinden ayrılması aynı zamanda kendimizi tazeleyebileceğimiz, bedenimizi dinlendirebileceğimiz ya da kişisel gelişimimize yatırım yapabileceğimiz pek çok fırsatı sağlamaktadır. Yine pek çoğumuz modern iş hayatının stresinden ve geçinmesi zor insanların yarattığı gerilimlerden şikayet ederiz. Fakat işimize Tanrı’nın gözüyle bakmak ve iş hayatını her gün Mesih’in ışığını yansıtabileceğimiz bir fırsat alanı olarak görmek ne kadar değerli ve büyük bir fark yaratacaktır. O halde meslek uğraşısı, inanlının Mesih’in benzerliğine dönüştürülme sürecindeki tanıklığıdır. Mesih inanlısı iş hayatında karşılaştığı zorluklara, ayartılara ya da haksızlıklara, kişisel ahlak ilkelerine göre, toplumsal değerlere göre ya da sürekli değişen ilkelere göre değil, Kutsal Kitap’ın kalıcı ilkelerine göre karşılık vererek aslında gerçek ahlakı yani Tanrı’nın karakterini yansıtma tutumunu sergiler.
“Kölelik boyunduruğu altında olanların hepsi kendi efendilerini tam bir saygıya layık görsünler ki, Tanrı’nın adı ve öğretisi kötülenmesin.” (1.Timoteos 6:1)
Hristiyan iş ahlakı, kendimiz için yaşamadığımız gibi kendimiz için çalışmama kavramını önümüze getirir. Mesih İnanlısı Mesih’in ışığını ve de Tanrı’nın yüreğini yansıtmayı amaç edinerek iş hayatında Mesih için etkili bir tanık olabilir.
İş etiği kendi doğrularını, durumlara ve şartlara göre değişen iyi ve kötüleri yaratan bağımsız bir ahlaki sistem olarak görülmemeli, aksine Tanrı’nın karakterinin yani Kutsal Kitapsal ahlak ilkelerinin transfer edildiği bir alan olmalıdır. İş etiği noktasında her problem esasen ilkesizlik ve toplumun kültürel yapısını oluşturan en önemli unsurlardan birisi olan dini sistemlerin toplumsal yaşamda ilkeler inşa etmede yetersiz kalmasından kaynaklanmaktadır. İnsanları yalnızca bir dini sistemi izlemeye çağıran inançlar insanların yüreklerine dokunamaz ve onların karakterlerindeki köklü değişimi gerçekleştiremez. Yalnızca bir takım ritüelleri uygulama yoluyla duygusal tatmin hissiyatını sağlar. Özellikle bazı dini sistemlerin, insanın karakterinde gelişimden ziyade tahribat yarattığı kanısındayım. Bir din her türlü kötü, ahlaksız ve çirkin eylem için meşru olan bir takım istisnalar dizisi sunuyorsa bu hem Tanrı’nın kutsallığına küfür hem de insan yüreğindeki kötülüğün açığa çıkması için uygun zeminin hazır edilmesi anlamına gelir. Bunun sonucunda toplumun iş etiği kavramında ilkesiz tutumların ortaya çıkması son derece doğal olur. İncil’in belirttiği gibi, böyle bir bilgelik gökten değil dünyadan, insan doğasında ya da cinlerden gelen bir bilgeliktir.
İnsanlara yalnızca ritüeller yoluyla manevi huzur ya da duygusal tatmin vaat eden dini sistemler karakter, toplumsal etik ve tüm bunları destekleyecek kültürel normları oluşturmakta yetersiz ve başarısız kalmıştır. Oysa Tanrı’nın Diri Sözü bizlere bir takım dini ritüelleri izlemeyi ile değil fakat gerçek Tanrı ile kişisel bir ilişkiyi vaat etmiştir. Aynı zamanda Kutsal Kitap, gerçeğin bilincine erişenlere Mesih’in benzerliğini vaat eder. Kutsal Ruh’un yenilemesi bizleri yaşamlarımızda etkili tanıklar kılmakla birlikte toplumda canlı ve ayaklı bir manifesto olmamızı sağlar. Bu manifesto Kutsal Ruh’un Pavlus aracılığıyla esinlediği şu ayette açıklanmaktadır; ; “Çünkü biz hem kurtulanlar hem de mahvolanlar arasında Tanrı için Mesih’in güzel kokusuyuz… Böylesi bir işe kim yeterlidir?” 2.Korintliler 2:15-16
Dini sistemler iş etiği, dürüstlük ve toplumsal ahlakın gelişimine katkı sunma noktasıda kalıcı bir tesir gösteremezler. Fakat yalnızca Tanrı’nın gerçeği insanın yüreğinin en derin yerlerine dokunup karakter değişimini sağlayabilir. Böylece Protestan iş ahlakı konusunda diğer bir sorunun çözümü karşımıza çıkar. Baba Tanrı’nın hoşuna giden dindarlık hem çalışkanlığa hem de tutumlu olmaya yol açacaktır. Fakat bu iki şey yeni bir dünyasal ayartıyla yüzleşmek durumundadır. Çalışkanlık ve tutumluluk zenginlik doğurur. Zenginlik ise gurur, kızgınlık ve dünya sevgisine yol açar. Bu yeni ayartının alt edilmesinin çözümü ise bizleri Mesih’in benzerliğine dönüştürmek isteyen Kutsal Ruh’a izin veren bir yürekte saklıdır.
John Wesley dedi ki: “Ruh yoksunu uzmanlık insanları ve yürek yoksunu zevk insanları; Bu hiçler, kendi kendilerine, daha önce hiç ulaşılmamış bir insanlık seviyesine tırmandıklarını hayal ederler.” Oysa Tanrısal bir perspektiften ve Kutsal Kitap ahlakından sıyrılmış bir kazanç uğraşısı, yalın dünyevi tutkularla birleşecek ve asla yaşamda bir doyum sağlamayacaktır. Meslek uğraşısı Kutsal Kitap ilkelerinin sınırı içerisinde, Tanrı’yı yücelten ve de Tanrı’dan gelen bir çağrı olarak anlaşılırsa Mesih’in etkili tanıklarınının coşkulu bir tapınmasına dönüşür.
Eray ÖZTÜRK